Sevgi Bilinci | Bilinç Tekamülü Perspektifi

Her an sevgiyi hissetmek, kalbinizin sevgi ile daima berrak, açık, özgür olduğunu deneyimlemek ister miydiniz?

Nitekim bu, gerçek bir varoluş biçimidir ve dünya üstünde bu bilinç mertebesini deneyimleyen insanların sayısı aslında hiç de öyle azımsanacak gibi değildir.

Dr. Hawkins’in Bilinç Haritası’nı baz alarak yaptığımız analizde, dünya üstünde Koşulsuz Sevgi/Neşe (540) bilincine ermiş ve hali hazırda bu sevgiyi bedenlenmiş 31 milyon insan olduğunu öğreniyoruz. Kuşkusuz 7 milyarlık bir dünya nüfusu için çok az olsa da azımsanamayacak bir miktar.

Şu anda bu 31 milyonu kapsayan dünyanın %17’sini oluşturan “1 milyar 356 milyon 219 bin 880 kişi” ise, 200’lük bilincin ötesini deneyimleyerek gezegenimizi daha üst bilinçlere çekmekte. Ve muhtemelen bu yazıyı okuyorsanız siz de %17’nin içindesiniz.

Yıllar evvel Dr. Hawkins’in ölçümü sırasında bu oran %15 iken, bugün %17 olarak ölçümlenmiş olması ise güzel haber. Nitekim bu, dünyada “aydınlık” bilinçteki, güvenilir varlıkların oranı %2 arttı demek. Ve %2, 1.5 milyon insan demek… Bu ruhlar, bu yaşamlarında yükselişi dilemiş dünya yerlileri ve/veya dünyaya yeni bedenlenmiş yıldız tohumları olabilirler.

Yükseliş süreci, üst bilinç varlıkları için hızlanmış olsa da, 200 altındaki varlıklar için bu oran bir ömürde %5 olarak ölçümlenmiştir. Bunun sebebi, kuvvet (sahte güç) bilincinin aktif rol oynaması ve bireysel egonun seçimleri bulandırmasıdır. Ego merkezli bir varlık, ışığı kolay kolay arzulayamaz zira ışık, diğerkamlığı talep eder.

Ego merkezli bir varlığın, ışık olarak arzuladığını sandığı şey genellikle kendine hizmet temellidir. Sevgiyi arzulaması dahi, kendisi içindir, dolayısıyla tüm davranışları bağımlılık kökenlidir. Bunu ülkesini, dinini, ilkelerini kendi egosuyla bütünleştirmiş ve dolayısıyla tüm bunlara bağımlılık geliştirmiş insanlarda çok açık görebiliriz. Bu gibi bireyler, esneme özelliğine sahip değildir. Katı, sabit ve inatçıdır. İyi bir şey yaptığını iddia edebilir oysa her şey bağımlılığını korumasıyla ilgilidir.

Yine de bu her zaman böyle olmak zorunda değil. Zaman zaman çok büyük karanlıklardan sonra aydınlanan 200 altı varlıklar da vardır. Bunlar, artık oldukları halin acısını yaşamaktan kurtulmak için kendi egolarından geçebilecek kadar güçlü bir teslimiyet haline geçenlerdir. Güçlü bir dilek, istek, talep, ruhsal varlıkların desteğini alacak bir açıklık yaratır ve o çok minik bir açıklık olsa bile, bu bilinç düzeyindeki bir insan için çok ciddi değişim anlamına gelebilir.

Aynı şekilde 200 üstü varlıklar için de bu geçerlidir. Güçlü bir istek, kişiyi hiç olmadığı bir bilinç katına yükseltecek sıçramayı sağlayabilir. Bu yüzden, kısa ziyaretler şeklinde olsa bile birçok insan üst bilinç hallerini tecrübe etmiştir.

İşte bu, Koşulsuz Sevgi bilincini yaşamlarımızda deneyimlememizi sağlayan ilk araçtır. Bizim ilahi olanla bağlantımızı destekleyen, yakınlaştıran manevi pratiklerin önemi de buradadır.

Gerçekten de; “İstemek, yolun yarısıdır.”

İstemek, dönüşüm için ihtiyaç duyulan açıklığı yaratır ve birçok insan kendini dış dünyadan korumak için istemekten kendini alıkoymaktadır. Bu güçlü blokaj, zarar görmemek için sisteme uyma mecburiyeti duygusundan gelir ve Sevgi bilincine kadar neredeyse tüm bilinç katmanlarına sirayet etmektedir. Çünkü sevginin olmadığı yerde korku vardır ve gerçek anlamda Sevgi bilincini yaşamının temeli kılmamış herkes bu yüzden korkar. Elbette, üst bilinçlere yaklaştıkça korkuların kişiler üstündeki etkisi gittikçe azalır ve bunların daha bilgelikle farkına varılır.

Zarar görme korkusu, birçok sıkışmış duygunun temelidir ve bu yüzden kalbin hakiki ışığını yaymasının önünde bir engeldir.

Bu engelinin başında, kalbin bu korkuyu daha az hissetmek için çevresine duvar örmesi gelir. Duvar, korkunun yarattığı sıkışmış duygularla ne kadar beslenirse o kadar kalınlaşır ve insan topluma ve de kendine o denli yabancılaşır.

Böyle bir durumda insan, ne kadar sosyal olursa olsun, gerçek bağlar kuramadığını, güven duyamadığını, anlaşılmadığını hisseder. Böyle biri için iki seçenek vardır; ya hissetmek için daha çok çabalamak ve insanlara daha çok yaklaşmak ya da insanlardan uzaklaşarak kendini -duvarın amaçladiğı gibi- korumaya almak…

İlk seçenekte, ne kadar kendini korumaya çabalasa ve ruhunu etrafına tam olarak ifşa etmese de, yalnız kalmaktan korktuğundan insanlarla sürekli kaynaşma ve beraber olma ihtiyacı vardır. Böyle biri kendisiyle yalnız kalamaz, çünkü kaldığında kalbinin ne kadar yaralı olduğunu ve yalnız mutluluğu yaşama becerisinden yoksun olduğunu hissetmekten korkar. Bu yüzden, daima onu güvende ve sarmalanmış hissettirecek bir partner ya da arkadaş grubuna ihtiyaç duyar.

Kalp duvarının inebilmesi için, tekrar kendi varlığıyla nerede olursa olsun güvende hissetmesi gerekir. Böylelikle başkalarıyla ilişkisi kendisini doyurmaya yönelik değil, tam manasıyla deneyimin hazzını, neşesini, huzurunu anda yaşamak olur.

İkinci seçenekte ise, zarar görme korkusunun neticesi olarak kişi kendi içine çekilir ve insanlardan medet ummayı bırakır. Çünkü yalnızlık korkusu depresyona evirilmiştir. Ve bu korku ile kendini tüketirken yalnız olduğuna ikna olmaya başlamıştır. Aslında, içinde güçlü bir sevgi kapasitesi ve anlayış olsa da dikkati kendisine yöneltmekte zorlanmıştır. Empatik bir doğaya sahip olması muhtemeldir. Bu yüzden kendini kapatarak, başkalarının duygularından korunduğuna inanabilir.

Kalp duvarını indirecek olan, kendinin ve diğerlerinin duygularıyla sağlıklı bir ayrım yapmaktır. Böylelikle, başkalarının duygu ve düşüncelerinden etkilenmemeyi, onları sahiplerine iade etmeyi öğrenerek, güven hissiyle dolu kalbi açık bir yaşam inşa edebilir.

Anlaşılabileceği gibi, neredeyse herkesin kalp duvarı vardır. Çünkü genellikle ilişkiler beklentilere ve iş anlaşması misali karşılıklı alışverişe dayanmaktadır. Beklentiler de bağımlılıklar yaratır. Bunun, 200 altında yaşayan nüfusun %83’ünün genel ve normalleşmiş yaşam biçimi olduğunu biliyoruz.

Ama 200 üstündeki birçok insan, artık bunun sağlıksız bir ilişki modeli olduğunu daha güçlü şekilde dile getirebildiği için -her ne kadar hala %100 kalp açıklığına sahip olunmasa bile- bir seviyede sağlıklı bağ kurmak mümkün olabilmektedir.

Aslında, neredeyse kimsenin kalbi %100 açık değildir. Kalp bir çiçek gibidir, insan bilinç katmanlarında yükseldikçe, daha da çok açılmak, petallerini yaymak için gereken bilgeliği ve evrene teslimiyeti geliştirir.

Koşulsuz Sevgi bilincine ulaşmamızı sağlayan 540 kalibrasyonunda dahi, kalp açıklığımız henüz %80’dir. Sadece 600 bilincine ulaşınca %100 kalp açıklığını deneyimlemeye başlarız.

Dolayısıyla dünyada henüz çok az insan kalbin gerçek potansiyelini deneyimlemiştir. Hala öğreneceğimiz çok şey var. Buna rağmen, en ufak bir bilinç yükselişinin de kalbe müthiş bir idrak kazandırdığını inkar edemeyiz. En ufak bir kalp uyanışı bile hayatımızı değiştirebilir.

Güçlü sınavlar, değişime direnen bizlere bilinçte sıçrama tahtaları olarak verilir. Ne olursa olsun eskiye tutunmaya meyilli olan insan doğası, bu sayede evrilir. Zamanla anlaşılır ki, değişim süreklidir ve hiçbir şey tutunmak için değildir. Bize belli bir bilinci idrak etmemiz için verilen şey, vakti geldiğinde hizmetini tamamlayacak ve yerini yeni bilince ait olana bırakacaktır.

Öyleyse, yeniye geçebilmek için eskiyi bırakmaya gönüllü olabilmek hepimizin daimi ödevidir. Bu süreç bitmez, “bir gün üzerime düşen her şeyi tamamlayacağım ve öğrenmem gerekenler bitecek” diye düşünmek egonun kandırmasıdır.

Hakikatte, öğrenim ve yeniye geçiş süreci sonsuza dek devam eder, ama her bilinç sıçramasıyla hız kazanır. Kişi ne kadar üst bir bilinçteyse, o kadar az şeye bağımlı ve bir o kadar çok şeye bağlıdır. Diğer bir deyişle, İnsan öğrendikçe, tüm yaradılışla sevgi bağı güçlenir, alanı genişler;

Sevmek, bilinç ister…

Işık olsun.

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Email ile Takipte Kalın
Instagram
WhatsApp
error: Content is protected !!
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close