Yeniay ve Yay Öğretisi

26 Kasım 2019 İstanbul saatiyle 18:05:27’de bir Yay Yeniayı gerçekleşti.

Yay burcu denildiğinde aklımıza ilk gelen şey, ruhsal ilimler ve bunun getirisi olan bilgeliktir.

Ressam: Rajewel

Yeniay esnasında Güneş ve Ay 4° Yay‘da olacaklar. Bu derece, halihazırda etkisinde olduğumuz Jüpiter-Galaktik Merkez/Venüs kavuşumunun desteklediği bilgelik halleri üzerine çok önemli mesajlar taşıyor hepimize.

Psikolojik Astroloji‘nin kurucusu Dane Rudhyar, bu yerleşimi: “Kadim bir ağaçta tüneyen yaşlı baykuş” sembolizmi ile özetler.

Nitekim karanlığın kuytu köşesinde, vakur halini bozmaksızın oturan yaşlı bir bilge baykuş gibiyizdir hepimiz. Bilge baykuş, bilge olsun olmasın karanlıklar içinde olup biteni daima görür. Bilgeliği ise, gördüğünü fark ettiğinde başlar. Bizler farkında olsak da olmasak da her şeyi görürüz. Çıkmazda hisseden benliğimizin, çıkış noktasını hep kendisinde bulması da bu yüzdendir. Ne kadar başkalarına dayanırsak dayanalım, gerçek bilgi kendi içimizdedir. Çünkü özgün yaşantımızın en gerçek şahidi ancak kendimizdir. En yakınımız olanlar bile, yaşamımızın bir ortağı değil yalnızca gözlemcisidir. Onlar bizi ancak kendi bakış açıları ile yorumlayabilirler. Bundandır ki, kendi hakikatimize ulaşabilmemizin tek yolu kendi baykuş gözlerimize güvenmekten geçer. Biz ne kadar uyur görünürsek görünelim, farkındalığımız ne kadar sığ olursa olsun, ruhumuz hep uyanıktır.

Özümüz hep uyanıktır. Bazen en karanlığa dalmış olsak bile, daima bize yol gösterecek bir ışık mutlaktır. Buna umut, iman ya da sevgi denilebilir, bu bilgelik tünelinin sonundaki ışıktır. Bu ışığın bize karanlığı keşfetme özgürlüğü verdiğini idrak etmek tünelin hakikatine ve kadrine ulaştırır. [1]

Işığımız olan bu iman, yaşamımızı şekillendiren güçten başka bir şey değildir. Bir şeyde başarılı olmak ancak ona iman etmekle mümkündür. Çünkü bir şeye sadece inanmak başlı başına yetmez. Kalbinde tasdik etmek şarttır. Sözünde ve davranışlarında bu inancı ikrar etmek şarttır. Bedenlendirilmemiş hiçbir inanç, iman değildir. Ve imanı olmayan bir inanç, hiçbir yaratım sunamaz. Yaratım gücü, dünyada elde etmek istenilen her şey için Yaradanın bizlere bir hediyesi, kendi nurunun bir tecellisidir. Yaratmak için hakikaten ve kalben istemek şarttır.

Bu kainat aşkla yaratıldı, öyleyse onun anahtarı da aşktır.

Aşk, bizi yolda tutan nihai güç olarak vazifesini yapar. İman denilen şey ise, saf aşktan ibarettir. Çünkü kavuşma ihtiyacında olan inanç, kalbin kapısından geçerek imana ulaşabilmektedir. Ve iman, ancak devamlı kalpte yoğrulan inancın canlı tutulmasıyla var olabilir.

En kadim ruhsal ilimler dahi, pratik edilmedikleri müddetçe içi boş birer kabuktur. İnsan, inandığını yaşadıkça vardır. Aksi halde, yaşamında devamlı bir anlam arayışına çıkan kayıplardan olur. Kayıplardan olmamak, ancak kendi kalbinin, aşkın yolunu takip etmekle mümkündür. Başkalarına değil, kendine tabi olmaktır. Kendi hakikatinin bu kainattaki en yüce ve eşsiz nur-u tecelli olduğunu anlamaktır. Herkes kendine has hakikatiyle doğar. Biz buna burçlar deriz. Ama burçlar yalnızca bir akstan ibarettir. Çünkü yer ve gök birbirinin aksıdır. Biri birini yaratmaz, ancak yaratılmışı bildirir…

Uranüs, 3° derece Boğa‘da retro yolculuğunu sürdürürken, önümüzdeki Dolunaya dek imanımızı geliştirme yönünden desteklerini sunmaya devam edecek.

Dane Rudhyar bu yerleşimi de “Gökkuşağının sonundaki altın küpü” sembolizmi ile özetlemiştir.

Öyle manevi desteklerle güçlendirilmiş günlerdeyiz ki, böylesi bir kombinasyonun bir daha aynı şekilde gelmeyeceğini bilmek insanı biraz üzüyor. Bu, hayatta bir defa karşılaşılacak türden bir oluş. Elbette kainat bizlere daha nice kozmik/ilahi desteklerini sunacaktır ama biliyorsunuz ki hiçbir göksel yerleşim bir diğerinin birebir aynısı olmuyor. Her an, parmak izlerimiz denli eşsiz. Bunu da yeri gelmişken hatırlatmak istedim.

Uranüs‘ün bu yerleşimi “Cennet ve Dünya arasındaki köprü” olarak tanımlanır. Yay burcundaki Güneş ve Yeniay ile anın haritasında 7. evdeki Jüpiter ve Venüs kavuşumu yaşamımızda Cenneti bulmamız için bize fırsatlar sunmak için gelmiş sanki. Jüpiter-Venüs kavuşumu, kalp çakrasının veya manevi kalbin genişlemesi, meşk halinin göstergesi olarak ele alınır. İlişkiler çerçevesinde bu ne kadar dünyevi sevgiye de delalet olabilse de, tüm işaretleri dikkate aldığımızda bunu ilahi sevgiye bir kapı olarak görmemiz çok daha isabetli olacaktır. Şüphesiz yaratılmıştan yaradana açılan bir kapıdır bu.

Ressam: Sylvain Sarrailh

Bu kapının yegane anahtarı ise, az evvel yukarıda belirttiğimiz gibi aşktan başka bir hâl değildir. Bu hâl, bir yaşam rehberi olarak benimsenmediği sürece, haritaya özgü yerleşimlerin belli başlı tesirleri neticesinde, kişiyi ruhen boğma ya da yıpratma ihtimali vardır.

Duygular içerisinde gark olmamak için, zorluklara iman (aşk) ile göğüs germek şarttır, ki ancak bu sayede fırtına dindiğinde sağ kalabilir ve altın küpünü elde edebiliriz. Altın küpü ise, bizim bu hayatta nasibimiz olan rızıktan başka bir şey değildir. Her insan kendi kabınca alabilir gökyüzünden yağan rahmeti. Her rızık şahsına münhasırdır. Herkes kendi özgün rızkının peşindedir de diyebiliriz. İstemek, dünyanın kaynaklarından ekstra bir talepte bulunmak değil, aksine kendi potansiyeline (payına) ulaşmayı arzulamaktır. Nitekim her insan kendi rızkıyla doğar bu dünyaya. Onun için ayrılan pay, bellidir ezelden. İnsanın ulaşabileceği en yüksek ruh makamı da bellidir, maddi ve manevi yaratım potansiyelleri de bellidir…

Yaşam yolculuğumuz bu potansiyelin gerçekleştirilmesiyle ilgilidir. Yetenek, çalışma olmaksızın yetenek değildir, sadece yatkınlıktan ibarettir. Sesini eğitmeyen bir sanatçı, potansiyelini harcar ve ulaşabileceği yüksek oktavlara ulaşamaz. Başta zor gibi görünen bu davranış, sınırlarını sınayan bir eğitimin ardından kolay hale gelir.

Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref vardır. Korkan kişi kaderinden kaçamaz.

Ressam: Jeffrey Smith

Yeniay anında Venüs, 0° Oğlak burcunda.
0° Oğlak, dünyamızın Yer Eksenidir. Kadim öğretilerde bu nokta (Axis Mundi) Yaşam Ağacı’nın bulunduğu yer olarak geçer ve Yer ile Göğün arasındaki bağlantıdır.

Yaşam Ağacıyla kavuşan Venüs bize, yaşamın hakikatinin yalnızca sevgi olduğunu, yer ve göğü birbirine ancak sevginin bağlayabileceğini hatırlatır niteliktedir. Bu, ebedi sevgidir. Yedi sevgi makamından beşincisi olan ebedi sevgi (pragma), evlilik, ortaklık ve arkadaşlıkların aydınlık akıbetini güvenceye alan bir ışık gibidir. Sevginin bekâsını güvenceye almak ona yatırım yapmayı gerektirir.

Psikoanalist Erich Fromm, “âşık olmak” için çok fazla enerji harcadığımızı ama “aşkı korumak” için o kadar çaba göstermediğimizi söyler. Ebedi sevgi, “aşkı korumayı” öğrenme sanatıdır. Sadece sevgi almak değil, vermek için de ilişkide emek sarf etmek demektir bu. İnsanlarla olan ilişkilerimizin sağlam temellere sahip olabilmesi ve uzun sürebilmesi ancak Pragma makamına ulaşmamızla mümkündür. [2]

Almayı ve vermeyi öğrenmek, bu yaşam yolculuğunun en büyük derslerinden biridir.

3° Boğa’daki Uranüs yerleşiminin de bize hatırlatması olan bu değerli öğreti, alma-verme öğretisinin bir güven öğretisi olduğunu bizlere bildirir. Yerinde alıp yerinde veren insanlar, karşılarındaki kişilerin güvenini kazananlardır. Yersiz cömertlik, karşımızdakileri bize borçlu kılabilmektedir. Borçlu kaldığımızı ise bilinçaltı düzeyinde idrak ederiz.

“Ona yapmadığım iyilik, vermediğim emek kalmadı bana neden böyle davranıyor?” diyorsak, verdiklerimizle karşımızdakini borçlu bırakıyoruzdur.

İdrak eden bilinçaltı, daha fazla borçlu kalmamak adına mesafe koymaya çalışabilir ve hatta nefret psikolojisine bürünebilir. Karşımızdaki insanı ne kadar borçlu bırakırsak, bizden o denli nefret edebilir.

Karşımızdaki insanın bize güvenmesi ve bağlılık duyması, ne kadar verdiğimizle değil, ne kadar adil olduğumuzla alakalıdır.

Bu evrensel kanun, veresiye hiçbir şey almamak ya da vermemek gerektiğini söyler. Daima karşılığında bir bağış yapılmalı yada alındığı kadarı verilmelidir.

Ressam: Zdenek Benjamin Cehelsky

Bir kimsenin hakkının bir diğerinde kalması şüphesiz karmik borçlar yaratır.

Ve bu borçlar, bu hayatta ödenmediği takdirde bir sonraki nesle ve/veya aile üyelerine geçer. Hepimiz bu yaşantımızda sadece kendi vazifemizi değil, atalarımızın karmik vazifelerini de haberimiz dahi olmaksızın üstleniriz. Bu borçları temizlemek ancak, salih ameller tahsis etmek ve ilgili konuda bilgeliğe erişmekle mümkündür. Kainat bizim önemli bir şey öğrenmemizi, böylelikle gelişmemizi ister ve öğretene kadar da, gerekirse asırlar boyu, peşini bırakmaz. Aile geçmişinde benzer sorunların, hastalıkların ve sınavların görülmesi bu yüzdendir. Son gelen nesil zinciri kırana dek, evrenin öğretisine göğüs gerip evrimleşene dek bu böyle sürüp gider…

En büyük karmik borç, kendi hakkımızı kendimize ödemediğimizde oluşur.

Kendi Güneş burcumuzun potansiyelini gerçekleştirmek, kainatın bize sunduğu en büyük haktır. Bu hakkı çoğu zaman kendimize çok görür ve geri plana atarız. Bu da, tıpkı başkalarına olan borçlarımız gibi, gelecek nesillere geçer, ta ki ödenene dek. (Bu konudaki detaylı bilgiye Kahramanın Güneşi adlı yazıda ulaşabilirsiniz)

Şüphesiz bu, Yay’ın ve Yeniay’ın bizlere dersinden yalnızca küçük bir kesit oldu, hepimiz kendi özgün haritalarımızla bunu farklı farklı şekillerde yaşamaya devam edeceğiz. Belki bazılarımız için tam zamanı olan bu bilgi, bazılarımız için çok erken olacak. Eğer buraya kadar okuduysanız, bu bilginin sizi arayıp bulduğuna emin olabilirsiniz. Ve yazarın (öğretinin ve emeğin) hakkını vermek için kendi sayfanızda ve sevdiklerinizle paylaşabilir, iyi dileklerde bulunabilirsiniz.

Aşk Olsun.

Referanslar:  
[1] https://www.jamesburgess.com/ 
[2] https://www.yesmagazine.org/

Telif Hakkı 2019 @ Fitoenerjist

fitoenerjist.com
Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Email ile Takipte Kalın
Instagram
WhatsApp
error: Content is protected !!
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close