Doğum
Doğum, bedene bağlanmakta olan ruh varlığına özgü bir zamanda meydana gelir. Bu noktada, ruh varlığı koruyucu esiri rahmini kaybeder ve içinde bulunduğu ortamın tesirleriyle ilk kez yüz yüze gelir. Hepimizi çevreleyen enerji denizinde, bu ilk yalnız kalışıdır. Alan ona dokunmuştur. Ruhsal bedenlerin daha güçlü, daha büyük alanları da doğum anında ruh varlığının yeni enerji alanına tesir ederler. Ve elbette enerji denizi de artık bu yeni enerji alanıyla daha da zenginleşir. Sanki, zaten var olan yaşam senfonisine yeni bir nota daha eklenmiştir.
Bebeklik-Çocukluk
İnsanın farkındalığı henüz bu dünyaya inmemiştir ve hâlâ ruhsal dünyaya odaklıdır. Fiziksel bedeni burada olsa da, ruhsal dünyasında melekler ve diğer ruhsal varlıklarla zaman geçirir. Taç çakraları çok açıktır. Henüz kök çakralarıyla bağlantıları yoktur. Çocuğun alanı tamamen açıktır ve içinde yaşadığı atmosferden kolaylıkla incinebilir. Çocuk, ebeveynleri arasında olup bitenleri “açıkça söylenmese de” kolaylıkla hissedebilir. Çünkü etrafındaki enerjetik ortama ruh haliyle tutarlı biçimde daima tepkiler gösterir. Korkuları, düşleri, hastalıkları ya da geçirdiği sinir krizleri olabilir. Çocuğun çakraları, onları dışarıdan giren psişik tesirlerden koruyan ince bir tabaka olmadığından, ardına kadar açıktır. Bu da çocuğu kolay etkilenir ve incinir hale getirir. Yani çakralar bir yetişkininki gibi gelişmemiştir. Çocuklar büyüklerinin yanında daha güvende hissederler, çünkü yetişkinlerin enerji alanları çocukları bir zırh gibi korur. Bu yüzden ebeveynlerin bebeklerini daima kendi alanları içinde tutmaya özen göstermeleri gerekir.
Çocukların çakraları henüz gelişmemiş olduğundan gerekli enerjileri evrensel enerji alanından metabolize edemezler.
Çocuğun bu incinebilirliği nedeniyle, bu yaşlardaki çocuklarla yetişkinlerin psikoloğa gitmeleri doğru değildir. Yetişkinlerin, çocuğa yönelik hayal kırıklıklarını ifade etmesi ya da öfkesi, çocuğun sistemine fiziksel bir şok gibi çarpar ve depresyon bir sis gibi çevresini sarar.
Yedi yaşlarındayken, çakraların açık ağızları üstünde evrensel enerji alanından gelen tesirleri süzen koruyucu bir tabaka gelişir. Yani çocuk, eskiden olduğu kadar incinebilir değildir artık. Bu safha, çocuğun büyüdüğü ve bireyselleştiğinin de bir göstergesidir. Mantıksal hasletleri gelişir.
Çocukluğun İlk Dönemi
Çocuk büyüyüp ikinci çakra geliştikçe, çocuğun duygusal hayatı da zenginleşmeye başlar. İçinde yaşayacağı bir fantezi dünyası oluşturur, kendisini annesinden ayı bir kişi olarak hissetmeye başlar ve bu hayal dünyası bu ayrımın yaratılmasına yardım eder. Bu fantezi dünyalarında, çocuğun esiri vücudundan dışarıya, bu nesnelerin çevresine doğru uzantılar çıkartır. Hakkında fantezi kurduğu nesne ne kadar önemli ise, kendi alanından daha fazla enerji çıkartarak o nesneyi çevreler. Nesne, benliğin bir parçası haline gelir. Eğer bu nesne çocuğun elinden alınırsa, alan yırtılır ve çocuk, fiziksel ve duygusal olarak acı çekmeye başlar.
İki yaşının başlarında, çocuk, ebeveynlerini kendisine aitmiş gibi görmeye başlar, “ben, benim babam, benim annem vs.” Kök ve sakral çakralar gelişmeye başlar. Kendi alanına karşı korumacıdır. Çocuğun egosu henüz gelişmemiştir.
Yedi yaş ile ergenlik arasında, üçüncü çakranın gelişimi görülür.
Ergenlikte, kalp çakrası açılır ve gelişir. hipofiz bezi (alın çakrası)
Kaynak: Işığın Elleri, Barbara Ann Brennan