Venüs, değer algımızın, sevgi anlayışımızın, gönül bağımızın semavi temsilcisi. O, gökyüzünün kalbi. O, ilahi dişil enerji…
Venüs ile olan bağlantımız, diğerleriyle bağlantı kurabilmemizin en kritik aşamasıdır. O olmadığında, diğeriyle sevgi dolu bir bağ kurmak için gereken motivasyonumuz da olmaz. O olmadığında, sevginin ve şefkatin kucaklayıcı, tüm var oluşla kutsal bağ kurdurtan doğasından mahrum kalırız. Şüphesiz Kainat, bu ilahi yaratım enerjisini, talep eden ve kendi kozmik veçheleriyle barışarak genişleyen herkese sunmak için kurgulanmıştır. O olmasaydı, yalnızlaşmış, katı, neşeden, aşktan, hûşûdan yoksunlaşmış bir varoluşta Yaratım diye bir şey de var olamazdı. Onun birleştiren, kavuşturan, en güzel hisleri tattıran doğasıdır bizleri Yakın kılan.
Şüphesiz, Venüs’ün hakikati ilk önce insanın kendisinde zuhur ederse dışarıda görünür olacaktır. İnsan, ancak kendindeki güzeli görebilir olduğunda varlığının tüm veçheleriyle yakınlık bulacaktır. Kendi varlığıyla yakınlık bulamayan ise, içinin sıcaklığından yoksun, sevgisizliğin ıssızlığında üşüyüp duracaktır.
Güzel olan her şey, keyif ve huzur veren her şey, Venüsyen veçhenin dünyevi görüntüsüdür. Sevgi ise, Venüs’ün ilahi veçhesinin yeryüzüne temas edişidir. Sevginin sonsuz katmanlarıyla olan ilişkimiz, Venüs ile ilişkimizin nasıl olduğuna bağlıdır.
Eğer önünde herhangi bir engel yoksa ve zayıf konumlanmadıysa, Venüs’ün dünyevi ve ilahi veçheleri kendisini türlü şekillerde ifade etmeye devam edecektir. Bu yazı, kendisini ifade edemeyen Venüs’e dair farkındalık kazanmak içindir.
Venüsyen veçhelerinizin kendisini ifade edememesinin ardındaki kritik görünümlerden Satürn’le olanları en çok dikkatimizi vermemiz gerekenlerdir.
Satürnyen yaratımların doğasında katılık, kısıtlama, soğukluk mevcuttur. Oysa Venüs bunun tam tersidir ve şayet Satürnyen yaratımlar Venüsyen yaratımların hürriyeti üzerinde hakimiyet kurmaya başladıysa, bireysel boyutta gerçekleşen kısıtlanmışlık ve soğumuşluk hali kişinin kendi özündeki Sevgi kaynaklarına yabancılaşmasına neden olur ve bu da dışarıdaki ilişkilerde benzer bir yabancılaşmayla sonuçlanır.
Satürn blokajları, kişinin hayatındaki gelişimsel birer sınavdır ve bu sınav, kudretli bir karmik güce sahiptir. Bu sınav verilemediği takdirde çok güçlü bir negatif karma yaratılabileceği gibi, sınav verildiği takdirde de çok güçlü bir aydınlık karma yaratılmış olur. Dolayısıyla Satürn’ün bizleri sınadığı yerler tekamül için hayatidir.
En çok da, Venüs işbirliğiyle inşa edilmiş olan Satürnyen karmik sınavların yaşamlarımız üzerinde çok büyük tesirinde kalmaktayızdır. Elbette bu, herkesin sahip olduğu bir sınav olmamaktadır. İlahi planda, bazı ruhlar bu sınava maruz bırakılırlar ve sonucunda da bilginin öğretmenleri olarak atanırlar. Zira, insan sınandığı bilginin öğreticisi olmakla yazgılıdır.
Venüs-Satürn, insanları sınadığı zaman, bu en çok kendisini çocuklukta gösterir. Çocuklukta, kendi halinden, varlığından hoşnut olmanın, özgürce, üzerine kafa yormadan çocuksuluğun saf akışını tatmanın onurlandırılmamış olması ve belki bu konuda çocuğun yalnız bırakılmış olması, bunun doğru bir deneyim olduğunun onaylanmamış ve beraber vakit geçirilmemiş olması, ebeveynin bu Venüsyen dünyaya kayıtsız kalması ve bu yaratıcı potansiyele şahitlik etmemesi; çocuğun bu davranışlarında aşırılığa gitmesine, bunu bir iş gibi kendisine yüklemesine, görülmek için bir araca çevirmesine neden olabilmektedir.
Gerçekte olan, gerçek sevgi ve ilginin bir yoksunluk perdesi ardında gizlenmesidir. Çocuğun Venüsyen -yaratıcı dünyasına- şahitlik edilmemesi, bunun bilinçli/bilinçsiz değersizleştirilmesi anlamına gelir. Bu nedenle de çocuk büyüdüğünde, kendisini bu yaratıcı doğasından soyutlayarak bunu dışarıya yansıtmaya başlar. Kendisine gereken ilgiyi vermek yerine, bu ilgiyi yaptığı işlerde ekstra çalışma fırsatı şeklinde değerlendirmeyi tercih eder. İşkolik bir bireye dönüşür zira aslında hâlâ o küçük çocuğun beklediği onurlandırılma ve onaylanma ihtiyacını tamamlamaya çalışmaktadır.
Venüs-Satürn öğrencisi, özgüveni dışarıda yaptığı çalışmaların sonucunda bulmayı amaçladığı için, kendine gereken özveriyi ve özsevgiyi sunamamaktadır. Karşılıklı ilişkilerinde ise, kendisine gerçekten yakın olmayı bilmediği ve duyguları tanımadığı için, yakın ilişkiler kurmakta ve duygularını paylaşmakta bilhassa zorluk yaşamaktadır. Venüsyen hasletler, öğrencinin bu dünyadaki en büyük arayışıdır. Bu çaresiz arayışın, onun sevgi ve onaylanma ihtiyacını kendi lehine çevirecek narsist insanların eline düşmesine neden olması neredeyse kaçınılmazdır. Nitekim bu açlık nedeniyle, karşısındaki sevgi dilendiği kişiye ekstra hizmet ve hürmet göstererek kendisini değersizleştirir. Oysa karşısında ona değer vermek yerine, tam tersi değersizleştiren kişilerin esiri olmaktadır. Ve açlığı gözünü kör edeceği için bunu fark etmesi epey zaman alır. Bu tuzağa düşmemek ve sağlıklı ilişkiler kurabilmek için kendi değerinin farkına kendisi varmalı ve buna uygun yaşaması şarttır.
Kendi halinde rahatlamayı, sakinleşmeyi öğrenmek onun için bu arayışta mutlu bir hayata ulaşmanın ilk adımıdır. Öğrenci, hiçbir şey yapmadan dahi sadece kendi varlığını onurlandırarak, olmanın keyfine vararak yaşamayı deneyimlemelidir. Bu deneyim, bireyin kendisini sevebilmesi için çok kritik bir öneme sahiptir. Her ne kadar sevgiyi ve tatmini iş hayatında arasa dahi orada da herhangi bir hoşnutluk söz konusu değildir. Sevdiği, kendisine uygun bir meslekte çalışsa dahi yaptığı işi fazlasıyla ciddiye aldığı için keyif alması mümkün olamamaktadır. O nedenle her şeyden önce, kendi halinde keyif almayı öğrenmesi gerekmektedir.
Bunun için kişi kendisine bilinçli bir biçimde şefkat gösterdiği zamanlar ayırmalıdır; fiziksel, ruhsal, duygusal sağlığı konusunda gerek kişisel gelişim farkındalıkları, gerekse de pratikleri yoluyla bu gerçeğe kendisini uyumlamalıdır. Çocuklukta ona verilmeyen ilgiyi, sevgiyi, onayı bilinçli olarak kendisine vermeli ve yaptığı her şeye bunu yansıtmayı öğrenmelidir. Bütün enerjisini işine veren birisi ise, işindeki azmini, adanmışlığını onurlandırarak içsel tatmin duygusunu aktive ederek ilk adımı atabilir.
Bütün bunlar özünde çocukluk travmasına ulaştığı için, öğrenci, çocukluk zamanlarındaki bu yoksunluğundan ötürü içsel olarak geliştirdiği ebeveyne -bilhassa da babaya- yönelik tepkiselliğini şifalandırmayı önemsemelidir. Bireysel olarak affetme meditasyonları yapabileceği gibi yanısıra konunun potansiyel kronikliği nedeniyle, yoksunluğu hissedilmiş olan ebeveynle aradaki bağı şifalandırmaya odaklı terapileri dikkate almalıdır.
Hayattan keyif almayı öğrendikçe ve bunu bir üst seviyeye taşımaya her an gönüllü olduğu sürece bu sınav verilebilecektir. Bu sınavı veren öğrenci, sevmenin ne kadar büyük fark yarattığını bilir, her şeyin disiplin ve ciddiyet olmadığını, insanın kendisini ve diğerlerini sevmek için bu dünyaya geldiğini kalbinde dolu dolu hissedebilir. Böylelikle, ilişkilerinde sadık, adanmış olurken sevecen, bilge, anlayışlı da olabilir. Kalpten yaşarken dünyevi plana uyumlu ve düzenli olmanın mümkün olduğunu insanlara örnek olarak gösterebilecektir. Optimist ve pratik olabilecektir. Bilhassa da doğanın -yeryüzünün- sakin huzurunu, yaratıcılığını, her şeyin yavaş ama ahenkli adımlarla gerçekleştiğinin bilgisini kendi bedeninde deneyimleyebilecektir.
Venüs-Satürn sınavı, bir tohumun, toprak gibi cansız görünen bir şeyin içinde can bulup, çiçeğe dönüşmeyi öğrenmesi misalidir. Tohum, etrafında kendisini destekleyen, onaylayan, besleyen herhangi bir şey bulamaz; ışığı bulmak için kendi içsel motivasyonuyla yukarı tırmanmalıdır. İşte bunun gibi, Satürn de, yoksunluk içindeyken bile yükselebilecek kudrete sahip olduğumuzu bize öğretmek için oradadır; Işığı bulduktan sonra tohum, yeryüzünden bilgi almak için köklerini kullanmayı iyice keşfeder ve aslında toprağın onu beslemek için orada olduğunu anlar. Satürn de hakikatte bizi beslemek, yerimizi sağlam kılmak için oradadır. Başta ne kadar karanlık, desteksiz, yalnız bir deneyim gibi görünse bile. Böylelikle belki de diğerlerinin açmadığı kadar güzel çiçekler (Venüs) açabilecek yetkinliğe ulaşırız.
Venüs-Satürn’ün öğretisi şudur: sevgisizlik gibi zor bir deneyim bile, kutlu bir sevgi deneyimine dönüşebilir.
Gerçekten sevmeyi bilenler, sevmeyi kendi başlarına, işe kendilerinden başlayarak öğrenenler olmaktadır. Bu, insanın dışarıdan beklenti duymaksızın kendi içinde bütün hissettiği bir deneyimdir. Nitekim koşulsuz sevgiyi deneyimleyebilmenin en temel koşulu, bu içsel bütünlük halini kazanmaktır.
Ayrıca Venüs-Satürn sınavına maruz kalmamış bir insan sevgiyi dışarıdan öğrendiği zaman, onaylandığı ve takdiredildiği zaman, belki belli bir seviyede kendinden hoşnutluk, özsevgi temalarında rahat hissedecektir, ama sevginin dışarıdan gelen bir deneyim olduğu asıl kayıt olduğu için kendi içsel “sonsuz sevgi akışına” ulaşması daha zayıf bir ihtimal olacaktır. Şüphesiz, zorlayıcı açıların en büyük faydası, bu içsel gelişim motivasyonunu sağlamalarıdır.
Venüs-Satürn sınavlarına maruz kalan kimseler, karanlığın farkına varmış kimselerdir, o nedenle aydınlığa çıktıklarında ışığın kaynağını apaçık fark ederek daha yüksek bir şükran duygusu pratik edebilirler. Bu kimseler neşe, kahkaha, şefkat, aşk, koşulsuz sevgi, alicenaplık, diğerkamlık hallerini ifade ederlerken bu duyguların içinde özel bir ışık görebilirsiniz, onların alanında bulunarak bu hasletlere dair yeni farkındalıklar kazanabilirsiniz…
Işık olsun.
Emeğinize yüreğinize sağlık. Hem okudum hem ağladım. Soy ağacımı anlatmışsınız. Teşekkürler farkındalıklar için ❤️☀️🙏