Başak Dolunayı (2020)

9 Mart 2020 İstanbul saatiyle 20:47:36’da Başak burcunda bir Dolunay gerçekleşiyor.

Başak burcu, bizim hayata düzen getirmeyi öğrenmemizi sağlayan kozmik lisandır. Bu lisanı bilen Başak burcu insanları, çevrelerinde herhangi bir uyumsuzluğa tahammül edemezler ve onu daha iyiye, kolektif için daha aydınlık olana çevirmek için mücadele ederler. Başak burcu, düzen uğruna mücadeleyi ve adanmışlığı temsil eder. Terazi burcu gibi dengeyi ve ahengi getirmek değildir hedef. Bu denge ve ahengin yeşerebilmesi için gereken temeli sağlamlaştırmaktır. Toprak sağlıklıysa, üzerinde yeşeren çiçek de (düzen, adalet) sağlıklı olacaktır.

Başak bilgisini bize ileten Dolunay‘ın Yükseleni Terazi, bize bu işbirliğini hatırlatmak için gelmiş görünüyor. Bizler, Başak netliğine, dikkatine sahip olmadan Terazi’nin bahşettiği hakikat lisanına ulaşamayız. Bu dönem, hakikatin önemine parmak basılıyor. Malum Dolunay anında Ay, Neptün ile karşıt pozisyonda. Neyin gerçek, neyin yalan olduğunu idrak etmenin zorlaştığı bir sürece girdiğimizi ifade edebilir.

Ressam: keiiii

Medikal Astroloji Bölümü

NeptünGüneş kavuşumu, bize bağışıklığın düşebileceğini ve bu konuda önlem almamız gerektiğini haber veriyor. Bunun gerçekliğini (önemini) onaylamak ister gibi bir de Balık burcunda gerçekleşiyor oluşu enfeksiyonlara karşı önlem almak gerektiğini vurguluyor.

Hele ki şu dönem, gündemdeki virüsle alakalı ciddi gelişmeler yaşıyorken, bu uyarıyı dikkatle ele almamız gerekebilir. Halihazırda bağışıklığı düşük olan kişiler, Balık, Akrep, Yengeç ve Başak burçları, kendilerine dikkat etsinler. Kemoterapi gören hastalar, yaşlılar ve çocuklar takviyelerle bağışıklıklarını güçlendirsinler.

C vitamini bakımından zengin; yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı meyve ve bitkiler, narenciyeler tüketilmesinin yanında, en önemli koruyuculardan biri olan çiğ sarımsak ve çiğ soğan bu günlerde normalden daha çok tüketilsin.

Kuvvet verici karışımlar, macunlar hazırlanıp kullanılsın.

Sizin için bir tarif:
Toz formundaki; zerdeçal (%50), üzüm çekirdeği (%20), havlıcan (%10), uzun biber (%10), karabiber (%5), tarçın (%5)… pekmez veya bal içerisinde karıştırılsın. Her gün 1 yemek kaşığı kadar (güne yayarak) yenilebilir.
(İlaç kullanıyorsanız doktorunuza danışın.)

Dışarı çıkarken yanımıza almak için “doğal dezenfektan”, diğer adıyla Marseilles sirkesi (varyasyonu):

Bir kavanoza doldurduğunuz elma sirkesinin içine olabildiğince;
tarçın, karanfil, adaçayı, kekik, limon kabuğu, lavanta, ardıç meyvesi, biberiye, civanperçemi koyun ve ağzını kapatıp 15-30 gün karanlıkta bekletin. Her gün kavanozu çalkalayın. Ardından süzün ve yanınızda taşımak için küçük cam şişelere doldurun. Gerektiğinde ellerinizi, ağzınızı ve burnunuzu dezenfekte etmek için kullanın; İçilmez.

Eğer gribe yakalanır gibi oluyorsanız, mutlaka evinizin bütün odalarını adaçayı, lavanta gibi antiseptik bir bitkiyle her gün tütsüleyin veya çayının buharını, yağının buhurunu kullanın. Buhar kullanmak çok basit; bir tencerede birkaç kaşık bitki ile birkaç bardak suyu kaynatın ve ocaktan alarak evin içinde dolaşın.

Salgına dair potansiyel bir gelişmeyi bize Dolunay ve Jüpiter arasındaki üçgen açı veriyor ve bu konudan şanslı çıkılabileceğini haber veriyor. Ama aynı zamanda bunun 6. ve 12. evlerde bulunuşu ile eşlik eden Mars üçgeni, salgının hızlı yayılabileceği konusunda da uyarıyor. Zira olumlu açılar, olayların akışına hız kazandırabilmektedir (Ama iyiye de vesile olabilir). Biz her halükarda enerjinin olumlu haliyle çalışması için dua edelim ve bilinçli davranalım.

Normalde böyle öngörülü yorum yapmayı sevmiyorum ama konumuz sağlık. Dolayısıyla gökyüzünün bazı riskleri onayladığını ve bu konuda önlemin şart olduğunu anlamamız gerekiyor. Çocuklarımızı, sevdiklerimizi koruyalım.

Elbette dışarıda nasıl potansiyeller olursa olsun, bizler kendi önlemlerimizi aldığımızda kendi potansiyelimizi açığa çıkartabiliriz Tek gereken sorumluluğu elden bırakmamak.

Yükselene karşıt yaptığını gördüğümüz Koç burcundaki Şiron, bu anlamda bize bir umut ışığı yakıyor. Nitekim ortada bir sorun varsa, çözümünün de olacağını söyler Şiron. Evet, zor bir yerleşim gibi görünüyor olabilir, ama karşıt açılar uzlaşmanın gerçekleşebileceği enerjileri işaret ettikleri için kaosa karşı uyardıkları kadar umut ışığı da yakarlar.

Başak Burcu ve Tanden Enerji Noktası

Başak burcu, bağırsaklarımızı ve bağışıklık sistemimizi yönetir ama en önemlisi de Tanden (Dantien) noktasını yönetir. Burası bizim yaşam enerjimizin depolandığı yerdir. Yaratıcı güç buradan yayılır. Eğer Tanden yeterince güçlü olursa, bağışıklık da güçlü olur ve kişi genel anlamda sağlık bulur.

Terazi burcu ise böbrekleri yönetir. Burası, Tanden‘in temas ettiği başka bir bölgedir. Yükselenin Terazi gibi pozitif bir burçta oluşu, vücudun dış kaynaklı hastalıklara daha dayanıklı olabileceğini, sağlıkta dengenin ve çözümün bulanabileceğini haber vermektedir.

Tanden’i kuvvetli tutmak için şunlardan kaçınmak önemlidir:

  • Alkol (Tandendeki enerjinin bedene yayılmasını zayıflatır.)
  • Sigara (Tandendeki enerjiyi dağıtır.)
  • Cinsel boşalma (Tandendeki enerjiyi boşa harcar, yaşam gücü azalır.)
  • Asitli gıdalar (Tandendeki organlara fazla enerji gönderir)
  • Az uyku (Tandenin beslenmesini engeller)
  • Çok yemek (Tandendeki enerjiyi sindirime harcar)
  • Aşırı vericilik (Tandende enerji bırakmayacak düzeyde risklidir)
  • Radyasyon (Tandendeki ve genel vücuttaki enerjiyi bozar.)
  • Stres (Tanden bölgesini kasarak enerjinin akışını kısar.)

Başak burcunda Dolunay söz konusu olduğunda yukarıda saydıklarım arasında en çok risk taşıyanı elbette “aşırı vericilik” olacaktır. Zira Başak, hizmet burcudur ve gölgesini çalıştırdığımızda kendimizi unutacak düzeyde dışarıya hizmet etmemize de yol açar. Sağlıksız sınırlar çizmeden yapılan tüm Başaklıklar, kişide tükenmişlik sendromuna yol açacaktır. Bu Dolunay döneminde “Başaklık yapayım derken Tanden çıkarmayın”

Tanden’i kuvvetlendirmek ve dolayısıyla potansiyel hassasiyetleri aşmak için Çigong yapmanızı öneririm. Bu video en güzel anlatımlardan biri. Herkes yapabilir. Mutlaka kendiniz için bir şans verin.

Yanısıra az uyku ve sigara da Başaklık sendromuna yatkın olanlarda çok sık görünen yansımalardır. Nitekim bunların ana sebebi strestir ve Başak gölgesi çalıştıran insanlar “yarın yapılacak işleri” fazla kafaya taktıkları için uyuyamazlar.

Başak doğasını pratik edinin bu günlerde. Mindfulness öğretisi tam bir Başak öğretisidir. O an dikkatini mükemmelen yaptığı şeye vermek Başak burcunun en güçlü özelliğidir. Eğer dikkat eksikliği çekiyorsak, onlardan öğrenmemiz gereken çok şey var demektir.

“Farkındalık, gündelik hayatın her anına, ara vermeden, derinlemesine dokunabilmek demektir. Farkında olmak, bedeninizle ve zihninizle gerçekten orada olmak, niyetlerinizi ve eylemlerinizi uyuma kavuşturmak ve de etrafınızdakilerle her zaman uyum içinde olmak demektir. Bunun için gündelik aktivitelerinizin dışında özel bir zaman ayırmanıza gerek yoktur. Farkındalığınızı günün her anında sürdürebilirsiniz. Yürümek, oturmak, çalışmak, yemek yemek gibi her zaman yaptığınız şeyleri farkındalıkla yapabilirsiniz. Böylece zihniniz eylemlerinizle bir olacaktır.” – Thich Nhât Hanh, İyileştiren Sükûnet

Bu süreçte, Başak yönetimindeki sindirim sistemi, bağırsak florası, gözler ve kulaklar için de destekleyici bitkisel karışımlar, gıdalar, şifa yöntemleri kullanmak faydalı olacaktır.

Başak konuları için tek bir bitki önersem herhalde Eğir kökü olurdu.
Eğir kökü sindirim sistemi bozukluklarına, bağırsak ve mide sorunlarına bilhassa da bağırsak tembelliğine birebirdir. Yanısıra Dolunay anının yükseleni Terazi‘nin yönettiği böbrekleri de kuvvetlendirir. Tüm bedeni temizler. Göz kapaklarına suyu/çayı sürülüp birkaç dakika öyle dinlenildiğinde gözlere kuvvet verir. Yanısıra tüm bunları desteklerken elbette Tandeni de destekler. Enerjinin ilgili bölgelerde akışını dengeleyerek vücuda güç kazandırır. Su elementi bitkisidir. Eğir kökünü kullanmanın en klasik yolu, gün boyu fırsat buldukça çiğnemektir. [1}

Ressam: Liris-san

Psikolojik Astroloji Bölümü

Dane Rudhyar sembolizminde Dolunayın gerçekleştiği 19° Başak “Yüzme yarışı” ile ifade edilir.

Acemiler başkalarıyla yarışır, bilge olanlar kendileriyle…

Hayat görüyoruz ki bir mücadele. Birçok kişi başkalarından daha iyi olmak için, bir diğerinin üstüne çıkmak için uğraşıyor. Oysa ki, “gerçek uğraş” kişisel gelişimi öncelik haline getirerek, kendi rekorunun üzerine çıkmaktır. Yüzme yarışı burada yalnızca bir metafordur elbette. Bu metafora göre, kişi kendisi için yüzdüğünde, sembolün çok daha derin manası olan, suyun temsil ettiği psişik alemlerden gelen ilhamlara açılabilir. Bunlar sezgi de dediğimiz yüksek dikkatin ürünleridir. Aslında Başak burcu da kendi içinde sezgiseldir. Ama onun sezgisi başarısını ve adanmışlığını garantileyen ilhamlara yöneliktir. Başak burcunun bize açtığı sezgi, hayatı daha farkında yaşamaya dairdir. Farkında yaşayan kişi, aslında gözle görülebilen ama herkesin dikkatli olup idrak edemediği şeyleri görebilir. Nitekim bakmakla görmek gerçekten aynı şey değildir.

Hayat, dikkatimizi sürekli açık tutmak için bir tür yarış gibi işler. Ya başkalarıyla yarışmayı tercih ederiz, ya da kendimizle. Hayatta hiçbir şey durağan değildir. Her şey akar ve hareket eder. Dolayısıyla, hayatın akışına onunla birlikte “yarışarak” uyum göstermemiz gerekir.

Burada önemli olan, kendi bireyselliğinin daima gelişebileceğini fark etmektir. Bu yarışın tek maksadı budur. Kendini fark etmek. Bedeninde olmak.

Kişisel gelişim ancak bu akışta mümkün olabilmektedir. Mükemmelliğe erişmek, insan yolculuğunun en temel arayışlarından biridir. Ama aslında ortada mükemmel olanın bir tanımı yoktur, herkes kendi mükemmelinin peşindedir ve önemli olan arayışın kendisidir. Bedeninde olmak, ancak anda olmakla mümkün olabilir. İlerideki bir yere ulaşmaya çalışmaktan ziyade, yüzme yarışındaki maksat yüzmek olmalıdır. O an yapabileceğinin en iyi şekliyle yüzmek. İnsanı mutlu edebilecek yegane şey de budur. Şu anda yapabileceğinin en iyisini yaptığını bilmektir.

Şu anda en iyisini yapabilmek; kuşkusuz bizi gelecekte daha yetenekli, deneyimli ve bilinçli kılar.

Böyle bir durumda herkes, BÜTÜNe en yetkin haliyle katkı olarak, BÜTÜN’ün yani Kolektifin gerçek kimliğinin tekrar uyanmasına alan açmış olmaktadır. Yani, kendi gerçek kimliğini yaşayan insan, Kolektifin gerçek kimliğini uyandırır.

Bunun için tek gereken ise harekettir.

Yarışmalar, bireyin kendi içindeki hareketi teşvik etmek için çağlar boyunca uygulanan bir yöntem olmuştur. Çünkü maksat, başkasını yenmek gibi görünse de, yarışmalarda sonuç olarak kişi zafere ulaşmak uğruna kendisine yeni yetiler, bilgiler ekler ve karakterini zihinsel ve duygusal olarak geliştirerek dayanıklılığını arttırır. [2]

Kendimizi böyle bir eğitime sokmamız demek, dikkatimizi layığıyla arttırmamız demektir. Bu dikkat, yaşamı da layığıyla yaşamamızı sağlar.

Nitekim hayatta hayal kırıklıkları, mutsuzluk, kaybolmuşluk hissi yaşanmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi bu kişisel gelişim yoluna girmemiş olmaktır. Rekabetin, kendi içimizdeki fitili ateşleyen, yaşamı anlamlandıran ve dikkatimizi/odağımızı güçlü tutan gücünü benimsememiş olmaktır.

Burada Başak burcunun ilginç bir psikolojik gerçeğiyle, daha doğrusu tuzağıyla yüzleşiriz. Zodyak çemberinde kendini seven, egosunu iyilik hatırına parlatmayı keşfeden Aslan burcundan sonra gelen Başak burcu, kendisine hizmet için yaşamaktadır. Başak enerjisi özünde Aslan enerjisini taşısa bile onunla anlaşamaz, çünkü Başak, Aslanın tam tersi negatif bir burçtur ve kalbin sesi yerine mantığın sesini dinler. Başakların genellikle Aslan enerjisini eleştirdiğini görürüz. Çünkü Aslanlar, enerjiyi mantıkla kullanmazlar, kalple kullanırlar. Gölgesiyle yaşayan Başaklara göre Aslanlar akılsız bile olabilir. Başak, mantığını kullanarak kendi egosuna hizmet ederken aynı zamanda başkalarına da hizmet etmenin yolunu bulur. Elbette bunlar Başak burcunun olumsuz -gölge- yanlarıdır. Asıl sağlıklı olan, kendinden önce gelen burcun niteliklerini de onurlandırarak onlardan edindiği bilgiyi kendine has yetkinliğe katmaktır. Yani, gerçek rekabetin kendi içinde olduğunun farkına varmaktır.

Öyleyse kişisel gelişim yolundaki bir Başak, mutlaka Aslan burcunun hayata güvenini de içinde barındırmalıdır. Böylelikle içinde duyduğu hizmet etme güdüsü, Aslanın Güneşiyle aydınlanabilir.

Bizlerin de işte tam da böyle, bu Dolunay sürecinde bu mizanseni/öğretiyi/enerjiyi hayatımızda kullanmamız lazım. Nitekim Başak temsili olan aşağı tanden (alt karın), Aslan temsili olan orta tanden (kalp) ile birlikte denge kazandığı müddetçe beden gerçek mental-duygusal-fiziksel sağlığını kazanabilir.

Ay ile Güneş’in 6-12 aksında bulunduğu sırada gerçekleşen Dolunay, bizim maddi ile manevi dünya arasındaki dengeyi bulmamızın önemine vurgu yapıyor. Zaten Başak-Balık aksı da başlı başına bize madde ile manâ arasındaki uyumu hatırlatırken, bir başka benzer görünüm şaşırtmıyor. Hem de bu burçlar kendi evlerinin tam karşısında bulunuyor. Madde evinde Manâ burcunun, Manâ evinde ise Madde burcunun bulunduğunu görüyoruz. Buradan, iki kutbun birbirini biraz mücadele içerse bile, desteklediğini, misafir ettiğini, hoş karşıladığını düşünebiliriz. İki enerji birbirine kenetlenmiş halde. Bundan daha iyi nasıl olur?

Ruhumuzu, farkındalığımızı eğitmek için önemli bir zamandayız. Onu bilgelikle dünyada daha sağlam bir şekilde bedenlendirmek için gereken hamleleri yapmamız, elimizi fark etmemiz isteniyor.

Ressam: Denstarsk8

Dolunay anında Uranüs’le kavuşan Venüs, 5° Boğa burcunda ve “Açık mezar başındaki dul” sembolizmiyle ifade ediliyor.

Geçmişte yaşayan, geleceğini yazamaz.

Zaman gelir ve aldığımız nefesi vermek zorunda kalırız. Alınan nefese tutunup, onu bırakmakta ısrarcı olmayız. Diğer her şey de böyledir. İnsan geçmişe tutunarak yaşayamaz, daima akışta kalarak ilerlemelidir. Sembolizmin üzerinden de gidersek, kısaca “her şey ölür” diyebiliriz. Her şey sonsuza dek kalacak gibi bir psikolojiye tutunmak, ölüme veya bitişlere düşman olmayı getirir. Bu durumda aldığımız ölüm/bitiş haberleri içimizde ya güçsüzlük, ya nefret, ya çaresizlik, ya keder uyandırır. Oysa ölüm/bitiş, bir son olduğu kadar aynı zamanda bir başlangıçtır da. Ölen/biten, kendisine yazılmış kaderi/misyonu gerçekleşmiştir, böylelikle sonsuz yaşama geçmiştir. Kendimize sormamız gereken soru belki de şöyle olmalıdır: Ölümün/bitişin sebebinin arkasında bir suç/hata mı arıyoruz yoksa kainatın işleyişine mi güveniyoruz?

Bunun cevabı her ne olursa olsun bilmeliyiz ki, artık ölen ölmüş, biten bitmiştir. Buna dair düşünülecek her şey bizim şimdiyi terk etmemize bir sebeptir. Bitişlerin neden olduğu duygusal buhran içerisinde ŞİMDİden kopmamayı öğrenmek, insanın gelişim yolculuğundaki önemli bir sıçrama tahtasıdır.

Sembolizmde gördüğümüz gibi, açık mezarın başında kederlenmek yerine, mezarın üzerini ne zaman örtmek gerektiğini bilmek gerekir. Mezarın üstünü örttükten sonra yas tutmak için ihtiyaç olan şifa fırsatları kişiye verilir ve üstelik yaşamdan elini eteğini çekmesi de gerekmez.

Zaman zaman bu konuda test ediliriz. Kayıplar, hayal kırıklıkları hatta gerçek anlamda ölümler ile. Ve belki şanslıysak (ya da daha doğrusu deneyimli isek), bütün bunların doğru zihinsel yaklaşımla aşılacağını anlarız. Böylelikle en zorlu olaylar bile, hakikatin kâşifleri için bir öğrenim alanı oluverir. Nitekim, ruhun gelişebilmesi (tekâmül edebilmesi) için böyle evrimsel fırsatlara ihtiyacı vardır. Aşılması imkansız gibi görünen bu duygusal sınavlar, insanın en yüksek potansiyeline ulaşması için bir basamak taşıdır.

Hayat daima bir gelişim ve ilerleme yeridir. Stabil olmak ise ölümle eşdeğerdir. Kişi, kendisini stabil tutan geçmişin yüklerinden arındırmalı ve ilerlemeyi öğrenmelidir. Her an bir bitiş ve yeniden başlayıştır. Hiçbir şekilde geçmişin bağlayıcılığına tutunmaksızın, deneyimleri serbest bırakıp kendini özgürleştirmek ustalık ister. Büyük üstatlar, bizlere daima bunu öğütlemiş ve geçmişi arkada bırakarak sonsuzluğa açılabileceğimizi söylemiştir.

Kolektif ve bireysel olarak ilerleyebilmek için, eskiden yapılan hataları unutmamız, affetmemiz ve daha iyisinin olabileceğine inanmamız şarttır. Koşulla(n)mak, bu dünyada kendini ve başkalarını kısıtlayan en tehlikeli silahtır. İnsanlar kendilerini sınırladıkları gibi, bir de ne yazık ki toplumun yetkinliklerine dair koşullanmalarla toplumu sınırlar. En basiti, bir kişiyi gerçekten tanıdığını zanneden insan, belki yalnızca kişinin gölge tarafını görmüş olmasına rağmen, onun daha iyi bir birey olamayacağına karar verebilir ve kişiyi de bu bilgiyle koşullayarak geçmişi arkada bırakmasını zorlaştırabilir. Yanısıra, içinde yaşadığımız ülkenin durumunun daha iyiye gitmeyeceğine dair takınılmış olan her türlü koşullanma da insanların bilincini zehirleyebilir ve şayet bu zehir diğerlerine de yayılırsa toplumun (ülkenin) kötü geçmişini bırakıp yeniye geçişi zorlaşabilir.

İnançlarımızın dahi başlı başına bunu yapabilecek güçte olduğunu düşünürsek, etrafa yaydığımız inanç titreşimlerinin çekim yasası gereği buna yakın yaratımları hayatımıza getirdiğini görebilir ve “ne kadar haklı” olduğumuz konusunda kendimizi kandırabiliriz. Kendini olumsuz yaratımın gerçekliğiyle kandırarak tatmin eden bireyler tam anlamıyla Başak burcunun gölgesini yaşarlar. Öyle ki bu durum, sırf kendinin haklı olduğunu ispat etmek için olumsuz bir durumun varlığından içten içe haz almaya kadar gidebilir. Nitekim ne demiştik, Başak burcunun gölgesi kendine hizmettir. Hakikati ise BÜTÜNe hizmettir. Kolektifin düşüncesini değiştirebilecek yapılandırma gücüne sahip olan Başak enerjisini, olumlu niyetler için kullanalım. Yani, odağımız, dikkatimiz, çalışkanlık hasletimiz olumlu niyetlere hizmet etsin. Yaşamın gösterdiği olumsuzlukların sözcüsü olmak değildir Başak olmak, tam tersine o olumsuzlukların tersini gerçekleştirmek adına emek vermektir…

Referanslar:
[1] Tanrı'nın Eczanesinden Sağlık - Maria Treben
[2] https://www.jamesburgess.com/ 
[3] https://sabiansymbols.com/ 

Telif Hakkı @ 2020 Fitoenerjist

fitoenerjist.com
Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Email ile Takipte Kalın
Instagram
WhatsApp
error: Content is protected !!
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close