Hepimizin duyguları vardır, hepimiz hissederiz. İnsanın en güçlü doğasıdır duygular ve hissedebilir olmak. Neden, hiç düşündünüz mü?
İnsanın tüm davranışlarının, güdülerinin ardında duygular yatar. Yaratılan her şeyin ardında, duygusal tamamlanma ihtiyacı vardır.
Duygu olmaksızın yaratım düşünülemez. Bir şeyin hissine sahip olmadan, o şeye yönelmek mümkün değildir. En mantıklı insan dahi, bu -göstermediği- perdenin ardındaki duygu ve hislerine göre hareket etmektedir.
Hisli bir canlı olarak insan, varoluşla bir ve bütün olabilir. Hissedişten mahrum ise, hayattan da mahrumdur. Zira hisler bizim çevremizle olan görünmez bağlantımızı sağlarlar. Bizim ailemizle, işimizle, içine doğduğumuz çevreyle samimiyetimizin birincil şartıdırlar.
Bir insanın hissedememesinin, bağlar kuramamasının, kendini varoluştan koparmasının da temelde tek bir sebebi olabilir. O da içsel dişil doğasından mahrum kalmasıdır. İçsel Dişil doğasından mahrum kalması, İlahi Dişilin yaratımı olan her şeyden mahrum kalmasına neden olur.
İnsanın İçsel dişilinden kopmasına birçok şey neden olabilir ama her şeyden önce, burada yaralı olmasının ilk sebebi Annedir. Yani onu, İlahi Anneden koparan tek şey, çocukluğunda kendisine gerçekten İlahi Dişile kanal olmuş bir annenin bulunmamış olmasıdır.
Çocuklar özellikle erken yaşlarda; sevildiklerini, ne olursa olsun ihtiyaçlarının daima karşılanacağını, sadece fiziksel olarak değil duygusal ve ruhsal olarak da besleneceklerini bilemezlerse, İlahi Dişil’e güvenemezler. Yaşamın, Yaradanın onları sevdiğini kalplerinin derinliklerinde duyumsayamazlar -bu duyguyu miras olarak getiren yaşlı ruhlar hariç-.
Buna da birkaç şey neden olabilir; travmatik bir çocukluk, aile içi geçimsizlik, duygusal olarak olgunlaşmamış ve kendisini sevemediği için dışarıya da yalnızca korkularını projekte eden ebeveyn…
Bu sayılan şeyler ise tek bir ortak temaya sahiptir; duygusal olgunluk.
Duygusal olgunluğun bulunmadığı bir ailede, sevgiyi hissetmek çok güçtür. Zira, enerjiler sürekli bir çatışma halindedir. Görünürde hiçbir şey olmuyor dahi olsa, bu neredeyse elle tutulur düzeyde hissedilir. Aile üzerindeki bu dile getirilmemiş kaotik aura, kendisini ya içsel otorite çatışmaları ya da dışsal kriz projeksiyonları ile gösterir.
Böyle bir ortamda büyüyen çocuk ruhu, ortamda olan biteni idrak edemese de ruhen ve duygusal olarak aldığı görünmez veriler karşısında sarsılır. Bu durumda kendisini korumaya almak için de görünmez bir koza yaratır.
Bu koza, onu güvende hissettireceğini bildiği içsel eril enerjisidir. Bu koza, şayet ailede sağlam bir baba figürü yoksa çok daha aşılması güç bir hal alabilir. Çocuğun kendisi dahi bu kozanın farkına varamayabilir, yaşamında ilerlediğinde ve ruhu onu açılmak için zorladığında bu kozada çatlaklar oluşur ve ışık içeri sızarak tekrar özgürce ilahi dişili hissetmesi için teşvik eder.
Böyle bir durumun var olup olmadığı haritalarımızda kendisini apaçık ifşa etmektedir. Kendi içsel dişil enerjimizle bağımızın ne durumda olduğunu ve bunu çözmek için bize hangi fırsat kapılarının açık olduğunu anlamak için Psikolojik Astroloji danışmanlığı almanızı öneririm. Bilhassa da, duygularınızı bastırdığınızı, diğer insanlar gibi duygusal olmadığınızı fark ediyorsanız.
Şayet böyle bir durum varsa, düşünceleriniz sizde çok fazla anksiyete, korku, içe kapanma yaratır. Bu kapanma dediğim gibi içsel erilin bir tezahürüdür, ki bu da hakikatte içsel erilin yanlış kullanılmasının bir sonucudur. Nitekim, denge yoksa iki kutup da zarardadır. Dişilin yokluğunu, erile çok fazla yüklenerek kapatmaya çalışıyorsunuzdur. Bu durum, duygusal olgunluğa ulaşmanızda çok büyük bir engel yaratır.
Bunun sonucunda ilişkilerinizde kendinizi bağımlı, telaşlı, sınır koyma becerisinden yoksun, terk edilme korkusunun fazlaca olduğu bir mekanizmanın içerisinde bulabilirsiniz.
Bu durum çözülene dek kendini tekrar eden bir döngüye dönüşür. Çözüldüğünde de, sadece ilişkilerde değil, kendi benliğinizde bir açılım, uyanış, aydınlanma yaşatır.
Işık olsun.